Oldukça gecikmiş (!!) bir “hayırlı olsun” oturmasına gelmişti arkadaşlarım… Evin kalabalık olmasından olsa gerek bizimkiler biraz huysuzlandı. Zaten bana ve babaannesine yapışık gezmeyi seven oğlum, iyice yapıştı bize. Yere düştü ağladı, kızım ona dokundu ağladı, sebep yokken ağladı, ağladı da ağladı. Eşimin ve benim, çocukların ağlamaları karşısında eşiğimiz oldukça yüksek, yani, dayanabiliyoruz, hatta kayıtsız kalabiliyoruz. Daha hamileyken kendimi alıştırmaya çalışmıştım, “ikisi aynı anda ağlayacak ve ben sadece bir tanesi ile ilgilenebileceğim, dolayısıyla birlikte yaşamayı öğrenmeleri gerekiyor, her ağlamalarına karşılık veremeyeceğimi öğrenmeleri gerekiyor” diye. Zaten bebeklerimiz doğdukları andan itibaren gerek kolik (nedeni belli olmayan ağrılar), gerekse gaz sancılarından nasiplerini fazlasıyla aldıklarından bizi bu konuda eğittiler diyebilirim. Neyse, sonuç itibariyle o akşam oğlumun ağlamaları karşısında oldukça kayıtsız kaldık. O sırada arkadaşım şakayla karışık “zalim anne baba” dedi. O an hiç üzerinde durmadım ama takıldım bu sözcüğe, gerçekten zalim miydik, yoksa çocuk eğitiminin katı ama kendimizce altın kuralını mı uyguluyorduk?
Çocuklar doğdukları andan itibaren eşimle çatışma içinde olduğumuz, hatta kendi ailemizdeki anlaşmazlık yetmezmiş gibi eşimin abisinin ailesinde de çatışmaya sebep olduğumuz bir konu ve soru; ağlatmalı mıyız ya da ne kadar ağlatmalıyız? Eşimiz yengesi (yani eltim) ve ben konuya farklı, eşim ve abisi konuya farklı açılardan bakıyoruz. Tipik bir cinsiyet (kadın-erkek) ve sosyal rol (anne-baba) farklılığı…Ne yapmalıyız? Bundan sonrasını ikiz annesi rolümle yazmaya çalışacağım :))
Özellikle oğlumu uykuya alıştırma aşamasında inanılmaz ağlatmıştı(k) eşim. Ben dayanamayıp balkonlara çıkmıştım. Çünkü oğlum daha 3-4 aylıktı ve ben bu aylarda bu kadar çok ağlatılmasının uygun olmadığını düşünüyordum. Sanırım 1 ay sürmüştü, ve zafer eşimindi, oğlum yatağında ve sallanmadan uyumaya alıştı. Şimdilerde bir kucak takıntımız başladı, her ikisi kucakta durmak, kucakta gezmek istiyorlar. Onları anlıyorum, biz işteyiz ve bizi özlüyorlar, ten teması istiyorlar. Burada ağlama krizleri başlıyor. İki çocuk olunca inanılmaz yorucu akşamlar yaşıyoruz. Benzeri durumlar yemek yeme zamanı da oluyor, yemek seçme davranışı başladı. Özellikle kızım kendi istediğini yemek için kıyametleri koparıyor. Benzer durumlar eltimin evinde de yaşanıyor. Bunun doğrusu nedir? Tek bir doğrusu yok, aslına bakarsanız biz duruma göre ayarlamalar yapıyoruz evde, itiraf etmem gerek, bazı durumlarda eşim daha başarılı… Ama şu bir gerçek ki eşime ve bana dışarıdan bakanlar “zalim anne baba” diyebilir. Geçen gün eşime “hani şu çok özenilen yabancı çocuklar var ya, hani otellerde falan rastlarız da ne kadar farklılar deriz, bizim Türk çocuklarını onların arasından hemen ayırt ederiz, acaba biz de o yabancı çocuklar gibi çocuk yetiştirebilir miyiz bir gün acaba?” dedim. O da “e burada ne yapıyoruz sanıyorsun, başladık bile” dedi. Sonra düşündüm de, acaba mümkün mü böyle çocuk yetiştirmek; “zalim” olmadan, “farklı” olmadan? Siz ne dersiniz?
Sevgiler
A.Ş.K.K.’nın Ş.’si
UZMAN BLOG YAZARI GÖZÜYLE…
Çocuklarda görülen ağlama davranışlarının birçok sebebi vardır ve yaşa göre değişir. Birincisi ve en önemlisi çevredeki yetişkinlerin dikkatini çekmek ve istediği şeyleri elde etmek ve/veya istemediği şeylerden uzaklaşmaktır. Özellikle bebeklik döneminde çocuklarda görülen bu davranış, çevreden aldığı tepkilere göre sorun davranış haline dönüşebilir.
Ağlama davranışı sözel olmayan bir davranış biçimidir ve çocuklar konuşmaya başlamadan önce çevreleriyle iletişime geçmenin bir yoludur. Dolayısıyla, oldukça sağlıklı bir davranış görünümündedir. Sağlıksız olan ağlama davranışına yetişkinlerin yüklediği anlamlardır (çocuk ağlatılmamalı !!!!). Ne zaman çocuğun çevresindeki yetişkinler ağlama davranışı karşısında uygun olmayan tepkiler verir, işte o zaman çocukların ağlama davranışı mızmızlık, uyumsuzluk olarak değerlendirilir.
Çocuğun uygun olmayan ağlama davranışları karşısında çok farklı tepkiler verilebilir, bunlar yaşa, cinsiyete göre değişebilir. Ancak en önemlisi anne babanın sabır derecesidir. Çocuklar bizim çocuklarımız, dolayısıyla, genetik olarak da birtakım özelliklerimizi taşıyorlar. Aynı zamanda bizim bebeklik dönemimiz de oldukça önemlidir. Bizler nasıl bebeklerdik? Zor mu kolay mı? Bizim bebeklik dönemindeki davranışlarımızın bir kısmını kendi çocuklarımızda görmemiz mümkündür, dolayısıyla, çocuklarımızın “bir kısım davranışları”nın değiştirilebilir olduğunu, bizim şekil verebileceğimizi unutmamak gerekir.
Ağlama davranışı karşısında verilen tepkiler davranışın süreğenliğini belirler. Öncelikle anne babaların çocuğun ağlama davranışı “iyi” analiz etmeleri gerekmektir. Ağlama davranışı fiziksel ihtiyaçtan mı yoksa psikolojik mi? Genellikle çocukların ağlama davranışının başlangıç noktası fiziksel ihtiyaçtır; açlık, canının yanması, uyku, güvenlik ihtiyacı vb. Tüm bunların dışında bir sebepten dolayı ağlama davranışı başlamışsa vereceğimiz tepki farklı olmalıdır. Tepki vermeden önce sormamız gereken sorular;
- Bebeğimiz aç mı? Uykusu var mı? Bezi temiz mi? Canı yanıyor mu?
- Herhangi bir eşyadan, kişiden korkmuş olabilir mi?
- Bulunduğu yerde, hoşlanmadığı bir durum mu söz konusudur? (yüksek ses, hoş olmayan görüntü vb.)
- Ağlama biçimi daha önceki ağlama biçimlerine benziyor mu?
- Ağlamaya eşlik eden başka davranışlar var mı? (kendisine vurma, başkasına vurma vb. zarar verici davranışlar)
- Yetişkin birey, göz kontağını kesince çocuğumuz bakışlarını ve ilgisini başkalarına yönlendiriyor mu?
- Çevresindeki yetişkinler göz kontağını ve ilgiyi kestiğinde ağlama davranışının biçiminde değişiklik oluyor mu?
Tüm bu sorulara verilen cevaplar yoluyla ağlama davranışı karşısında verdiğimiz tepkileri gözden geçirme şansı bulabiliriz. Örneğin, uyku saati yaklaşan bir çocuk genellikle ağlamaya veya uygun olmayan davranışlar sergilemeye eğilimlidir. Dolayısıyla o noktada anne babanın çok fazla inatlaşmadan ortaya çıkan sorunları çözmeye çalışması uygun olacaktır. Ancak, bu öneri ilk kez ortaya çıkan ağlama davranışı için geçerli olabilir. Kemikleşmiş, birçok kez tekrarlanmış ağlama krizi durumlarında yukarıda verilen öneriyi uygulamak güç olabilir, hatta güçtür. Çünkü, kriz ile ilk kez karşılaştığınızda verdiğimiz tepkiler, ağlama krizinin bir daha ortaya çıkıp çıkmamasının, ortaya çıkarsa ne kadar süreceğinin belirleyicisidir.
Sonuç olarak, çocukların ağlama davranışı karşısında yapılacak, uygulanacak tek bir yöntem yoktur ve yöntemler anneden anneye, babadan babaya ve çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Altın kurallar,
- Hiçbir çocuğa ağladığı için bir şey olmaz (özel sağlık sorunları hariç)
- Kendi içimizde tutarlı ve kararlı olmak gerekir (örneğin, yemek yemiyor diye başka birşey verirsek, bir dahaki sefer, yiyecek görünce ağlayacaktır ve istediğini elde edene kadar susmayacaktır)
- Çocuğun sosyal çevresinin tutarlı ve kararlı davranması gerekir
- İnatlaşmak her zaman doğru bir yöntem değildir
hayatının değişen rollerine uyum sağlamaya çalışan bir adam ve bir kadının paylaşımları, ikiz annesi ve ikiz babası olmak
10 Ağustos 2009 Pazartesi
ZALİM ANNE BABA OLMAK...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Yazdıkların çok doğru ve sanmıyorum ki zalim bir anne profili çizdiğini, doğru olanın bu olduğuna adım kadar eminim. Ama gel gör ki bu bildiklerim bazen yaşamda birebir uygulanamıyor. Sadece benden kaynaklanan nedenler değil, kastetiğim aile büyükleri, çevre faktörü vs. Herkes doğru bildiğini sanıyor ve dolayısıyla bir diğerine kabul ettirmeye çalışıyor. Annenin ve çocuğun kafası da buna bağlı olarak karışıyor. Çok yaşadım bu gibi durumları. Çoğu kez aldığım en büyük eleştiri ise, kitaplarda yazıldığı gibi yetiştirlmez çocuk ya da bu kadar kuralcı olma şeklinde idi. Her ne kadar kulak tıkasam da bazen çıkmaza girebiliyorum. Uzun lafın kısası dünyanın en zor işi bir çocuk yetiştirmek. Bunu senden daha fazla anlayan kim olabilir ki?
YanıtlaSilarkadaşım doğru yoldasın devam et.bizler (çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda bilgili ve duyarlı ebeveynler)zaten sevgimizi koşulsuz sunarak ve çocuklarımızın fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını her zaman en öncelikli görevimiz sayarak üzerimize düşeni yapıyoruz.ancaaak çocuk yetiştirmek daha doğrusu (kişilik yapısının,alışkanlıkların %80'inin 0-6 yaşta oluştuğunu da unutmadan) iyi insan yetiştirmek en zor sanat.ben de zaman zaman o tür eleştiriler alıyorum, çok kuralcısın diyorlar.ama uyguladığımız kural ve tutumların karşılığını da gayet güzel alıyoruz.tabii çooook yoruluyoruz,üzülüyoruz,geriliyoruz,yani çook çalışıyoruz çoook. 8 yaş 8 aylık, 3 yaş 7 aylık ve 17 aylık 3 çocuk annesi bir çocuk gelişimci olarak sendoğru bildiğinden şaşma derim.seni gerçekten çok iyi anlıyorum, kolaylıklar diliyorum.sevgiler...
YanıtlaSilzalim anne babalar sizi:)
YanıtlaSilşaka bir yana
sizin yerinizde olmak da zor be kardeşim.
doğruları bilip de uygulamamak da olmaz ki
biz kurallar koyduk yerle bir oldu herşey
biz de Aylin de yeni çığır açtık
saldım çayıra mevlam kayıra
tek derdim dürüstlüğü ve vicdanlı olmayı öğretebilmek
yazıları ilgiyle ve merakla takipteyim
abla
"hani şu çok özenilen yabancı çocuklar var ya, hani otellerde falan rastlarız da ne kadar farklılar deriz, bizim Türk çocuklarını onların arasından hemen ayırt ederiz, acaba biz de o yabancı çocuklar gibi çocuk yetiştirebilir miyiz bir gün acaba?”
YanıtlaSildemişsin ama şebnemcim peki bu kültürün içinde başka bir kültürün tipik özelliklerini yansıtan çocuk yetiştirmek mümkün mü gerçekten? ya da şöyle sorayım, bu çocuk için iyi bir şey mi?
ispinoz
Bizi bu kadar güzel aydınlattığın için tekrar tekrar teşekkürler..
YanıtlaSilŞebnem hanım niye ara verdiniz blog yazarligina?? Bekliyoruz yeni yazilar..:))
YanıtlaSilcanım benim... ben de "kendi"mi bekliyorum :)çok yoğun ve yorgunum özge'ciğim, en kısa zamanda yazılar gelmeye başlar, teşekkür ederim, öptüm seni ve arca'yı..
Sil